25 Aralık 2007 Salı

Mercan Alev - Uçurum

Şarkı Sözü

Bunca zamandır nerelerdesin
Ah vefasız sen beni hiç bilmez misin
Terk edilmiş gözyaşımda
Kaç yangın yandı



Kim bilir yanı başında kimler uyandı
Çözdüm artık senin için bağladığım karaları
Gözyaşımda yıkadım kalbimdeki yaraları
Aşk bir uçurumdan düşmek gibidir
O yüzden sevgiliye “yar” denilir
Bir damla gözyaşımın hakkı ödenmez
Öldürmeyen her acı beni diriltir.



Bunca zamandır nerelerdesin
Ah vefasız sen beni hiç bilmez misin
Terk edilmiş gözyaşımda
Kaç yangın yandı
Kim bilir yanı başında kimler uyandı
Çözdüm artık senin için bağladığım karaları
Gözyaşımda yıkadım kalbimdeki yaraları
Aşk bir uçurumdan düşmek gibidir
O yüzden sevgiliye “yar” denilir
Bir damla gözyaşımın hakkı ödenmez
Öldürmeyen her acı beni diriltir.

21 Aralık 2007 Cuma

Şarkılarla Ağlıyorum

Seni düşünürken
Şarkılarla ağladım
Yüreğime hançer gibi işledi sanki nağmeler
Karanlığa haykırdım hep hasretimi
Gecenin sessizliğinde
Duyuramadım….


Kapkara dünyama
Güneş gibi doğmanı bekledim
Yelda gecelerde
Çiçekler ortağı oldu düşlerimin
Kayan yıldızlara seni sordum
Şimdi kim bilir neredesin?
Kiminlesin

Girmemeliydin dünyama
Yıkmamalıydın hayallerimi
Dönmemeliydi yolundan duygular
Bir simidi bölüp yemeyecektin benimle
Bütün hayallerimi yok etmeyecektin
Gitmeyecektin bir gurur yüzünden
Gitmemeliydin….

Tanımasaydım keşke seni
Geceleri uykusuz kalmaz
Seni sayıklamazdım.
Kanatsız bir kuş gibi çırpınmazdım..
Keşke yalan söylemeseydin
Keşke kanatmasaydın yüreğimi
Keşke…..

Ama sevdim seni
Gitme..kal biraz daha
Bir dal papatyaya razıyım ben..
İstemiyorum sabah olsun
Kaybolan yüreğimi aramak istemiyorum
Seni kaybetmeyi…hiç
Hiç istemiyorum…..

MUSTAFA CECELİ & ENBE ORKESTRASI UNUTAMAM



Şarkı Sözü

Mustafa Ceceli & Enbe Orkestrası - Unutamam
Unutmadım unutamam
Kara sevdam merak etme
Yaşamaksa, yaşadım lakin
Canımın çoğu kaldı sende




Pişman mıyım asla, güzelleştim yasla
Sevmedim mi sevdim evet
Senden sonra ihtirasla...
Ama benim ciğerim yanar
Ten oyalanır, can kanar
İki gözüm, iki çeşme haberin yok
İçerime içerime akar...

Söz - Müzik: Sezen Aksu

8 Aralık 2007 Cumartesi

Dünya Fani İmiş!


Vakti zamanında, yoldan geçen birisi, bahçesinde acâyip hareketler yapan bir adama rastlar ve
sorar:

- Niye öyle tepinip duruyorsun?
- Keçe tepiyorum. Sıkıştırıp pazarda satacağım. Ne yapalım, fâni dünya işte;
üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Başındaki çıngırak ne?
- Çevredeki bahçelerin ekin ve meyvelerine kuşların gelmemesi için, çıngırakla
ses çıkarıyorum. Sâhipleri de bana bunun için biraz ücret ödüyor. Ne yapalım,
fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Peki, sırtındaki yük nedir?
- Bu yayıktır. Yoğurttan yağ çıkarıyorum. Sonra da götürüp pazarda satacağım. Ne
yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- O elinde döndürdüğün nedir?
- Elimdeki kirmen. Komşuların yünlerini eğiriyorum. Onlar da ücretini ödüyor. Ne
yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Ağzınla ne mırıldanıyorsun?
- Hatmi tehlil okuyorum. isteyenlere hediye ediyorum. Onlar da bana çeşitli
hediyeler veriyorlar. Ne yapalım, fâni dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Gözlerini niye öyle çevirip duruyorsun?
- Komşu çocuklarını tâkip ediyorum. Onları tehlikelerden korumak için bakıcılık
yapıyorum. Komşular da bana ufak-tefek biraz hediye veriyorlar. Ne yapalım, fâni
dünya işte; üç-beş kuruş kazanıyoruz!..
- Peki, dünya fâni olmasaydı daha neler yapardın?
- Fani olmasaydı ona göre tedbir alırdım.

5 Aralık 2007 Çarşamba

GECE KARANLIK HALA

- Hükme kırılan kalem, günahkardır; aşk kadar -

Söyle gül bahçesinin aşk kokan karanfili
Bülbülün senden uzak yatacak hali mi var?
Söyle gecenin nuru, akşamın tek kefili
Güneşin sen doğmadan batacak hali mi var?

Yorulmuş hayallerim, dünü güne yüklerken
Umutlarım, vuslatın kapısında beklerken
Yalnızca resmin bile aşka hüsran eklerken
Efkarın ömre hüzün katacak hali mi var?

Kim bilir kim kapattı aşka çıkan yolları
Kim bilir kaç yıl oldu yormayalı falları
Hem artık takvimlerin, sevda kokan yılları
Ömrümden ödünç alıp satacak hali mi var?

Hayalin gözlerimde ağır ağır solsa da
Kırılmış yüreğimden ömre hicran dolsa da
Yara almış gönlümün suçu sabit olsa da
Hüsranımın sevdama çatacak hali mi var?

YAVUZ DOĞAN

Funda-Yusuf CÜCE Ailesinin film gibi hikayesi

Funda-Yusuf CÜCE Ailesinin film gibi hikayesi

Cüce ailesinin büyük çıkmazı
Çocuklarının 4 yıl önce Suudi Arabistan’da karıştığını öğrenen Funda-Yusuf Cüce, oğullarını bulduğuna seviniyor ama Yakup’u kaybedecek olmanın üzüntüsünü yaşıyor
Suudi Arabistan’daki hastanede doğum sonrası çocuklarının değiştiğini 4 yıl sonra öğrenen Funda (27) - Yusuf Cüce (37) çifti şokta. Kendi çocukları Ali’yi bulduklarına sevinen ancak 4 yıldır çocukları bildikleri Yakup’u kaybedecek olmanın üzüntüsünü yaşayan çift, büyük bir çıkmazın içinde. Sürekli ağlayan anne Funda Cüce, “Yakup, ‘Benim annem sensin, beni bırakma diye ağlıyor. İkisinden de vazgeçemiyoruz” diyerek çaresizliğini anlatıyor.

4 yıl önceki hikâye
Yaklaşık 15 yıldır Suudi Arabistan’ın Necran kentinde oto elektrikçiliği yapan Yusuf Cüce’nin biri kız, iki çocuğu oldu. Hatay’da yaşayan eşi Funda ise zaman zaman çocuklarını da alarak eşinin yanına gidiyordu. Üçüncü çocuğuna hamile kalan Funda, 7 Eylül 2003′te Suudi Arabistan’da doğum yaptı ve Yakup böylece aileye katıldı.
Funda, doğum yaptıktan bir süre sonra Hatay’a döndü. Yakup büyüdükçe, çevreden de, “Bu çocuk size niye benzemiyor?” soruları çoğalmaya başladı. Şüpheli sorulara muhatap kaldıkça, eşine soğuk davranmaya başlayan Yusuf Cüce, sonunda “DNA testi yaptıralım” teklifi getirdi.
Bunun üzerine Cüce çifti Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde DNA testi yaptırdı. DNA testini psikolojilerini düzeltmek ve “Size benzemiyor” diyenlere delil göstermek için yaptırdıklarını söyleyen Funda Cüce, “Böyle bir sonuç beklemiyorduk” dedi.
Sonuç 6 ay önce geldi; Yakup, çocukları değildi. Karı-koca ilk şoku atlattıktan sonra Suudi Arabistan’a gidip kendi çocuklarının peşine düştü. Bir ay önce de Suudi polisi gerçek çocukları Ali’nin bir Suudi ailede olduğunu bildirdi.
Milliyet, şu anda Suudi Arabistan’da bulunan çifte ulaştı. Baba Yusuf Cüce, “Dört çocuğum var, çünkü Ali de Yakup da benim. Çok zor bir durum. Yakup’tan ayrılmak istemiyorum. Biri canımdan, kanımdan. Diğeri ise doğumundan itibaren eşimin emzirdiği, bakıp büyüttüğümüz oğlumuz” dedi.
Kendi gerçek çocuğuyla da, ona bakan aileyle de henüz tanışmadıklarını anlatan Yusuf Cüce, “Çocuğumun iyi bir ailede olduğunu söylüyorlar, ama kim olduğunu bilmiyoruz. Bekliyoruz” diye konuştu.

Konsolosluk yardım etsin
Suudi Arabistan’daki yasal işlemlerin çok ağır işlediğinden de yakınan çift, “Türk Konsolosluğu’nun bize yardımcı olmasını istiyoruz” dediler.

‘Yakup’u vermeyelim dedim’

Anne Funda Cüce, “Yakup sizde, Ali de şimdiki ailesinde kalsın deseler ne dersiniz?” sorumuz üzerine şu yanıtı verdi: “Çok zor bir soru. Aslında Yakup’un benim olmadığını öğrendiğimde ben de eşime aynı teklifi getirdim. ‘Yakup’u vermeyelim dedim. Ama sonradan kendi çocuğumuzu merak ettik. Öldü mü, kaldı mı? Kimin elinde. Oğlumun fotoğrafını gazete görünce sarıldım ve ağladım.” Yakup’a durumu yavaş yavaş anlattıklarını söyleyen Funda Cüce, “Senin artık iki annen, iki baban var dedik. Yakup kabul etmiyor. ‘Benim annem, babam sizsiniz. Duymak istemiyorum, başım ağrıyor’ diyor. ‘Ablamı, abimi çok özledim’ dedikçe yüreğim burkuluyor. Türkiye’ye onsuz gitmek istemiyorum. Yakup’u nasıl bırakacağım diye gözyaşı döküyorum” dedi.

Ümran Avcı Milliyet gazetsinde yorumlamış bu yazıyı.Böyle bişey sizin başınıza gelse ne düşünürdünüz acaba?Açıkcası düşünmek bile istemiyor insan değil mi? İnsan her ikisinide yanında ister bence.

BENİ BIRAKMA-İCLAL AYDIN

BENİ BIRAKMA-İCLAL AYDIN

Biri bir gün kapımı çalsa ve bana dese ki “Hanımefendi, hastanemizde bir yanlışlık oldu. Sizin bugüne kadar bağrınıza bastığınız, uğruna birçok şeyi göze aldığınız, varlığınızın sebebi saydığınız; emzirdiğiniz, avcunuza, saçlarınıza kusan, onun için gerektiğinde kartala dönüştüğünüz; uykusuz kaldığınız, değiştiğiniz, dönüştüğünüz yavrunuz sizin yavrunuz değil! Hastanede karıştırmışız. Size de benzemiyor zaten, sarışın bu. Şimdi çocuğunuzu alıyoruz. Size sizin hücrelerinizi taşıyan, doğurduğunuz gerçek çocuğu veriyoruz. Gerçi Türkçe bimiyor ama… Sizi hiç tanımıyor ve dört yaşını bitirdi. Maalesef durum böyle!”
***
İki gündür kızıma garip garip bakıyorum.

Çocuk da anlam veremiyor buna. Sürekli gelip küçük elleriyle yanaklarımı tutuyor “iyi misin anne” diye sorup, tekrar oyununun başına dönüyor.

Onu benden aldıklarını tahayyül ediyorum. Çünkü iki gündür gazetedeki o haber aklımdan çıkmıyor. Suudi Arabistan’da bir doğum hastanesinde karıştırılan Ali ve Yakup’un hikâyesi yani… Çocuklar doğal olarak onları büyüten annelerinden ayrılmak istemiyor. Annelerin iki gözü iki çeşme. Dört yıldır baktıkları çocuklar kendi çocukları değilmiş ha!..

Kahvaltı ederken evdeki yardımcılarım Meryem ve Nergis’le bu konuyu tartışıyorum. Her ikisi de benimle aynı fikirde: Çocuk büyütenindir!
***
Kızım doğduktan beş gün sonra hastaneye geri dönmek zorunda kalmıştık. Küvöze koymaları gerekiyordu ama kibrit çöpü parmacıklarıyla bana tutunuyor küvöze girmek istemiyordu. O beş günlük şey, o daha doğduğunun bile farkında olmayan minik canlı onu koruyacağına inandığı bir sıcaklığa, bir varlığa tutunuyor, ayrılmak istemiyordu. O anda büyük bir gerçekle yüzleşmiştim. Artık ben bir anneydim ve tek başına olduğumu sandığım zamanın sonuna gelmiştik. Hiç olmadığım kadar güçlü ve cesur olmalıydım…
***
Bir çocuk sahibi olmak beni daha sulugöz, daha zayıf, daha muhtaç kılmadı.

Aksine, onun varlığı, hiç olmadığım kadar korkusuz ve dik duran bir savaşcıya dönüşmeme yol açtı. Duygularımı kontrol edebilmeyi, sabretmeyi, akılcı çözümler üretmeyi ve sakin olmayı; ne olursa olsun sakin olmayı öğretti.

Çocuğumun burnu gece yarısı şakır şakır kanarken hiç paniğe kapılmadan kanı durdurabilmeyi, kafası yarıldığında, merdivenden uçtuğunda sakinlikle onu iyileştirmeye çalışmayı, burnuna hortumlar sokulurken ya da iğneler yapılırken çocuğu kucaklayıp doktora yardımcı olabilmeyi, her ikimize birden yapılan büyük hainliklere ve haksızlıklara rağmen soğukkanlılığı kaybetmeden kimselerle ilgili olumsuz bir cümle kurmamayı, yetiştirmekte olduğum çocuğa hiç kimseye muhtaç olmadığımızı öğretmenin gerekliliğini, sabretmeyi, akrabalık ve aile ilişkileri konusunda sabırlı ve özenli olmayı, beş işi bir arada yapabilme becerisi edinmeyi, daima dört saat uykuyla yaşayabilmeyi ve annesi olarak kime ne kadar öfkelenirsem öfkeleneyim onun yanlış davranışlar edinmesine yol açmamak adına yutkunabilmeyi…

Bütün bunları ben kızım doğduktan sonra öğrendim. Onun için öğrendim. Onun varlığı sayesinde oldu…

Doğurduğum bebek olmasa da, sırf onu büyütüyor olsam da

böyle olacaktı…
***
O yüzden bir kez daha net olarak söylüyorum ki çocuk, doğuranın değil büyütenindir. Çünkü çocuk büyürken ebeveynini de büyütür…

Bu yüzden ilişki özelleşir.

Ne Yakup’u ne de Ali’yi ayırsınlar ailelerinden…

Hayatları boyunca doğuranı değil emzireni özleyecekler çünkü… Gördükl0eri ilk bir çift gözü…

Vatan gazetesinde İCLAL AYDIN’I sürekli takip ediyorum.Ve muhakkak bu haberlede ilgili bir yazı yazar diyordum.Çünkü biliyorum ki oda bir anne ve de kesinlikle duyarlı bir anne.Ama İCLAL Hanım kabul etmek lazım ki bu seferki gerçekten zor bir durum.İnsan her ikisinden de vazgeçemez bence.İnşallah hiç kimse bir daha böyle bir durumla karşılaşmaz.

Bill Gates´in Liderlik Sırları

Aslında Sırlar sır Olarak kalmalıymış...

Bir vizyon sahibi olmak. Bill Gates, küçük yaşlardan beri bilgisayarın önemini ve insan hayatında kaplayacağı yeri çok iyi kavramış bir insan. Yakın arkadaşı ve Microsoft´un kurucu ortağı Paul Allen ile sık sık bilgisayarın gelişimi hakkında tartışmışlar, çeşitli düşünceler geliştirmişler. Bu tartışmaların sonucunda, ilerde herkesin evinde ve işinde kendisine ait bir bilgisayar sahibi olacağını öngörmüşler. Kurdukları şirkette amaçları, bu öngörüye uygun olarak insanların iş yapmalarını, kendilerini geliştirmelerini kolaylaştıracak ürünler geliştirmek.

Çok çalışmak: Bill Gates çok zeki bir insan. Ama zekiliğin tek başına yeterli olmayacağını, çok çalışılması gerektiğini düşünüyor ve çok çalışıyor. Evlenmeden önce birlikte olduğu bir kız arkadaşından ayrılma nedeni iş dışında geçirdiği toplam zamanın yalnızca 7 saat olması (uyku dahil). Yanından çalışan insanlardan da aynısını bekliyor.

Akıllı elemanlarla çalışmak. Yazılım, teknoloji bakımından en uç sektörlerden birisi. Böyle bir sektörde sıradan insanlarla çalışılamayacağını, akıllı insanlarla çalışılması gerektiğini düşünüyor ve şirketine hep en akıllı insanları almaya çalışıyor. Akıllı eleman kimdir, neresinden akıllı olduğu anlaşılır şeklindeki sorulara şöyle yanıt veriyor: Akıllı insan, her şeyin tek tek söylenmesinin gerekmediği bir kişidir. Akıllı eleman, arar bulur, geliştirir, yeni şeyler düşünür, düşündüklerini uygulamaya geçirebilir. Microsoft, çalıştıracağı akıllı elemanları bulmak için çok araştırma yapıyor. Sırf adam almak için birisini almıyorlar.

Kafalarındaki adamı bulana kadar bir pozisyonu uzun zaman boş tuttukları çok oluyor. Elemanlara hisse vermek. Bill Gates, kendisi de dahil olmak üzere çalışanlarına yüksek, astronomik ücretler vermiyor. Microsoft´un hiçbir çalışanı dünyanın en yüksek ücretli çalışanları listesine giremiyor. Bunun yerine akıllı elemanları çekebilmek için onlara hisse veriyor. Örneğin, Bill Gates, Microsoft´un şimdiki başkanı olan Steve Ballmer´ı çalışmaya razı edebilmek için yüklüce hisse vermişti. Ballmer bu hisseler sayesinde şimdi büyük bir servete sahip (10 milyar dolardan fazla). Microsoft´un içinde yaklaşık on kişi dolar milyarderi. Microsoft çalışanlarının üçte biri ise dolar milyoneri (toplam 37 bin çalışanı var). Bill Gates arkadaşı Paul Allen ile şirketini kurarken hisse oranı yüzde 66 idi. Şu anda ise hisse oranı yüzde 11.5. Yani, Bill Gates dağıta dağıta daha zengin olmanın yolunu bulmuş.

Çalışanlara hisse vermek Amerikada yaygın bir uygulama ama hiçbir şirkette bu ölçüde hisse dağıtımına rastlanmıyor.

Elemanlara değer vermek. Microsoft en akıllı kişilerle çalışmak istiyor ve onları kaybetmek istemiyor.

Bill Gates bir yazısında ayrılan her elemanın arkasından “Niçin ayrıldı, niçin onu tatmin edemedik.” nerede hata yaptık sorularını sorduğunu söylüyordu. Elemanlar Micrososft´un en değerli varlıkları. Çalışanlar da bunun bilincindeler. Çalışmalarının her anında bunu hissediyorlar. Bunun sonucunda da Microsoft’ta eleman sirkülasyonu ABD ortalamasına gore iki kat düşük.

Piyasanın gelişimini takip etmek. Hızla gelişen bir sektörde geride kalmak yok olmak anlamına geliyor. Bill Gates hiçbir alanda piyasanın gerisinde kalmak istemiyor. Geride kaldığı durumlarda da hatasını çabucak anlayıp gerekli önlemleri alıyor. Örneğin, 1984 yılında Apple firması Macintosh´u çıkardı. Grafik tabanlı olan bu sistem Microsoft´un işletim sistemlerinden çok üstündü. Microsoft´un yanıtı bir yıl sonra geldi. Windows adındaki bu yeni işletim sistemi başarısız oldu ama Gates yılmadı, 1990 yılında çıkardığı 3.0 çok büyük bir başarı kazandı. Bir başka örnek, Internet konusunda yaşandı. Bill Gates, internetin gelişimini yeterince takip edemedi, internete uygun ürünler geliştiremedi, geri kaldı ve bunun sonucunda, tarihinde ilk kez Microsoft hisse senetleri Her zaman kazandıran hisseler listesinden atıldı. Ama Gates hatasının farkına vararak şirketini bir yıl içinde, interneti en çok sindiren, ürünlerini en fazla miktarda intenete uyduran şirket haline getirdi.

Gelişimini takip etmekle kalmayıp, piyasayı şekillendirmek. Bill Gates’in ve Microsoft’un sloganı “We set the standards - standartları biz koyarız”. Microsoft´un tarihi bu slogana uyan çeşitli örneklerle dolu. Örneğin, kişisel bilgisayarlarda kullanılan programlama dili konusunda Microsoft´un ürünü Basic bir standarttı. DOS işletim sistemi ve daha sonraları ürettiği Windows işletim sistemi piyasadaki en yaygın ürünler oldu. Bütünleşik ürünler için ortamın daha olgunlaşmadığını düşündüğünde birbirinden ayrı çalışan ürünler üretti ve rakiplerinin bütünleşik ürünlerini bunlarla alt etti. Sonra koşullar olgunlaşınca bu sefer Office benzeri bütünleşik ürünler üretip rakiplerinin tek tek çalışan, bir arada çalışamayan ürünlerini bir daha alt etti.

Odaklanmak. Microsoft, yazılım alanında çalışan bir şirket. Cirosunun yüzde doksandan fazlası yazılımdan geliyor. Yazılımın yanı sıra mouse, oyun kumanda cihazı, ses kartı gibi donanımlar da üretiyor ama bunlar ağırlıkla Microsoft´un yazılım teknolojilerini desteklemek için üretiliyor. Bill Gates, başka şirketlerin yaptığı gibi faaliyet alanlarını dağıtmıyor, en iyi olduğu alanda odaklanıyor.

Alçakgönüllü bir yaşam sürmek. Rakiplerinin hemen hepsinin özel uçağı, özel yatı vs. olmasına karşın Bill Gates oldukça sade bir hayat sürüyor. Cimri denilebilecek kadar eli sıkı. Buna ilişkin çok anekdot anlatılır: Örneğin, gittiği otelin park yeri parasını pahalı bulunca uzun bir sure parasız bir park yeri araştırmış. Kiraladığı arabayı kullanmadığı süreler için başkalarına bir daha kiralayarak değerlendirmeye çalışmış. Uzun bir süre uçakların hep ekonomik sınıfında yolculuk yapmış. Bill Gates´in hayatındaki en pahalı şey yaklaşık 60 milyon dolarlık evi. Bu eve bu kadar para harcamasının nedeni, lüks bir evde yaşama isteğinden daha çok, geleceğin evi nasıl olmalı cinsinden bir tartışma yaratmak, kavramlar geliştirmek, Microsoft´un ürünlerini test etmek. Buna karşın rakibi Oracle´ın başkanı Larry Ellison´ın bir yatı, uçağı ve hatta bir adet de Amerika´da uçuramadığı savaş uçağı var.

“Bir başka örnek, Micrososft´u birlikte kurduğu arkadaşı Paul Allen. Paul Allen´ın uçağı, yatı, jet sosyeteden sevgilileri var ve pahalı partileriyle tanıyor. Geçen yıl verdiği bir parti için tam 100 milyon dolar harcamıştı. Bill Gates´e niçin uçağı, yatı vb. lükslerinin olmadığı sorulduğunda şöyle yanıt veriyor: Öyle yaşarsam öyle düşünmeye başlarım ve şimdikinden çok farklı bir kişiliğe sahip olurum. Yeterince çalışamam, yeterince üretemem.”

Kafamızdaki Engeller

SüPeRmiŞ :):):):)

“Bir Şeyin imkansız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkansızolduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar”
Dr. David J. Schwartz

Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm. yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmayaçalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcakolduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar.

Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm’den fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denir.

Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.

İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır.

Leave a reply
Name (required)

Mail (will not be published) (required)

Website

Learn moreTrack this conversationShareTagsSending to coComment server ... cancel and submit to blogXLearn more

KİSS __ BOYS ANILAR

Boys Anılar - Bizim Şarkımız - Kiss - Süper Duygusal

Mecbursun Sertab Erener

Sertab'ın güzel sesinden dinliyoruz bu parçayı



SÖZleri.....

Olmaz civanım imkansız vazgeçmek olmaz
Ben sana varmazsam eğer gözüm açık giderim
Oynar gider yarım aklımda bende durmaz
Ben seni almazsam eğer mahvolurum biterim

Sen yeter ki sev kulun olayım
Bir dile bin yıl kölen olayım
Boynuna koynuna dolanayım
Mahşere kadar

Vallahi dünyayı yıkarım başına
Kimselere yar etmem seni bakmam göz yaşına
Mecbursun mecbursun hiç çaren yok
İnadı bırak gel şükredeceksin sonra şansına

Sen yeter ki sev kulun olayım
Bir dile bin yıl kölen olayım
Boynuna koynuna dolanayım
Mahşere kadar

Yandım amanın yandım ben bir esmerin narına
Getirin basayım tuz üstüne tuz kapanmayan yarama
Ya sen gel ya da ben geleyim ferman buyur
Ahdım var baş koyacağım yastığına yorganına

Sen yeter ki sev kulun olayım
Bir dile bin yıl kölen olayım
Boynuna koynuna dolanayım
Mahşere kadar